PIHAN IT-পিহান আইটি

Blog Details

PIHAN IT-পিহান আইটি > Blog > pbtopsitesi mar > Ahlak konusunda en çok merak edilenler

Ahlak konusunda en çok merak edilenler

Ahlak konusunda en çok merak edilenler

Kötülüğüne iyilikle mukâbele edilen kimse için bu iyilik, bir daha o kötülüğe dönmemesi için bir perde olur. Haset; “Allah’ın lütfuyle verdiği” meşru servet, makam yahut fazileti çekememektir. Terbiyeciler ve eğitimciler, çocuk boş kalıp bir işle meşgul olmadığı zaman kötü yıkıcı düşüncelere, gerçekleşmesi zor hayallere dalar; cinsel konular üzerinde kafa yorup düşler kurar. Bu durumda eğer ergenlik çağına girmişse, ister istemez şehveti harekete geçer. Yedincisi, şeytanın varlığına olan inanç, kişiyi kötülüklere karşı mücadeleye sevk eder.

Özellikle Emîr Ali, İngilizce yayınlarıyla Avrupa’daki İslâm imajını düzeltmek için yoğun çaba sarfetmiştir. Yüzyıl başlarından itibaren merkezî idarenin başvurduğu askerî ve idarî yenilikler, dinî kaynaklı muhafazakâr tepkilerle karşılaşması yanında yeniliklerin idarî ve askerî alanla sınırlı kalmasını eksik ve yanlış bulan eleştirilere de hedef oldu. Osmanlı Devleti’ndeki Tanzimat hareketinden de etkilenen Mirza Melkum Han’ın önderliğinde gündeme gelen bu ikinci tür yaklaşım, en güçlü toplumsal dinamik olan dinin merkezde bulunduğu bir yenileşme düşüncesi geliştirme iddiası taşıyordu. Bu çerçevede Avrupa’dan hukukî ve siyasî modeller aynen alınırken buna gerekçe olarak bunların İslâm’ın ruhuna uygun modeller olduğu ileri sürülüyordu. Yeni Osmanlı düşüncesiyle paralellik arzeden bu yaklaşımın en önemli farkı, İran’da reform için dinin gücünden özellikle araç olarak istifade edilmek istenmesiydi. Yüzyılda hem yönetimin başlattığı idarî ve askerî reform hem de ulemânın öncülük ettiği İslâm düşüncesi reformu bakımından Mısır önemli bir merkez konumundadır.

Bununaksini söylemek küfür olduğu gibi, (Ateiste şefaat edilir) demek de küfürdür.Çünkü Allahü teâlâ yalancıçıkarılmaktadır. Allah, (Olmaz) derken, (Olur) demek ne kadar çirkparibahis.İbadetlerden önce, küfre düşürücü söz ve işleri öğrenmelidir. Bir kimseninhocasının böyle küfre düşmesini beğenmesi de küfür olur. 1857 yılındaki büyük ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından ülkedeki müslüman varlığının neredeyse önemsiz bir konuma düşmesine karşı çare arayışlarında genel olarak üç yaklaşım öne çıkmıştır. Üçüncü hareket ise Seyyid Ahmed Han’ın başlattığı etki alanı en geniş olan Aligarh akımıdır. Seyyid Ahmed Han, İslâm toplumlarının gerilikten kurtulmasını modern Batı kurumlarının adaptasyonunda görüyor, İslâm düşüncesinin modern bilim ışığında yeniden tesis edilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu amaçla önce Batı dillerinden tercüme faaliyeti başlattı, arkasından Aligarh’da Muhammadan Anglo-Oriental College’ı kurarak eğitime yöneldi. Daha sonra Aligarh Muslim University adını alan bu kurum Hindistan İslâm düşüncesinde modernizmin merkezi olmuştur. Seyyid Ahmed Han’ın dikkat çeken bir yanı da şarkiyatçıların İslâm’ı küçümseyici yayınlarına karşı kaleme aldığı yazılarıdır. Bu çalışmalara Çırâğ Ali, Kerâmet Ali ve Seyyid Emîr Ali gibi isimler de katılmıştır.

  • Yahudilik’te Tanrı’nın peygamber aracılığıyla konuştuğu, Mûsâ öncesi ve sonrası peygamberlerin varlığı hususu bir inanç esasıdır.
  • İslâm’ın ilk dönemlerindeki komşu coğrafyalarda güçlü siyasî iktidarların mevcudiyeti, yönetilenlerin hak ve özgürlük taleplerinden ziyade yönetenlerden adalet beklentisinin ön planda olması dinin siyaset alanına katkısını daha önemli kılmıştı.
  • Kendi bedenini kendisinin yapmadığını “vicdanen” bilen insan, bu gerçeğin diğer canlılar için de geçerli olduğunu “aklen” bilir.

(Babamöldü, hemen mezarını yaptırdım) diyene kızıyorlar, israftır, dine aykırıdırdiyorlar. Mezar düşmanı olduğunu çekinmeden açıklıyorlar. Âlimlere evliyayatürbe yaptırmak bile caizdir. Bunun için atalarımıza dil uzatmak çok yanlıştır.Aynı zihniyet enbiya ve evliya kabirlerin yardım istemeye de, onlar için kurbankesmeye de şirk diyorlar. Allah rızası için kurban kesip sevabını yatırdakievliyaya bağışlamanın dinen bir mahzuru yoktur. Evliya kabirlerine gidip evliyanın aracı olmasını istemeninşirkle bir ilgisi yoktur.

Buna göre, mü’minler birbirlerini sevmeli, birbirlerine merhamet etmeli, acımalı ve birbirlerine şefkat edip yardımcı olmalıdırlar. Çünkü hem Müslümanların salâhı hem ümmetin felâhı, gönüllerini ve kafalarını bu engin fazilet hisleriyle doldurduğu ve hayatlarına bu duyguların yön verdiği kadrolarla sağlanabilir. Bu güzel duyguların karşıtı olan sevgisizlik, merhametsizlik, şefkatsizlik ve ilgisizlik hastalıklarından kurtulmak gerekir. Mü’minler, sadece kendi iç bünyelerinde değil, başka din mensupları veya herhangi bir dine mensup olmayanlara karşı da tam bir insânî yaklaşım sergilemekle emrolunmuşlardır. Füzeyl bin İyaz’ın, “Mü’min gıpta eder, münafık haset eder”, sözü bizim için hem güzel bir ölçü, hem de büyük bir tehdit. Bir insan, bir başkasının nâil olduğu maddî veya manevî bir ihsana kendisinin de erişmesini arzu edebilir. Hasette ise, haset edilen şahıstan o ihsanın mutlaka geri alınması arzu edilir. Yani, zengin komşusuna haset eden adamın temel hedefi, kendisinin zengin olması değil, komşusunun fakir olmasıdır. Bu ise, ancak münafıklara yakışacak kadar aşağı ve bayağı bir düşüncedir. Bunlardan alaylı bir şekilde bahsedilmesi sözkonusu kişinin kalbini kırar.

Verirken olduğu gibi alırken de daha artırılabilir. Bu takdirde “ve aleykümüsselam ve rahmetullah ve berakâtüh” denilir. Fakat sadece “aleykümselâm” demekle de selâma karşılık verilmiş olur. Kendisine selâm verilen tek kişi ise, selâmı alması farz-ı ayndır. Topluluğa selâm verildiğinde, içlerinden birinin veya bir kısmının selâmı alması ise farz-ı kifâyedir. Böylece diğerlerinin üzerinden farz sâkıt olur.

Vakti değerlendiren, boş zamanları yararlı şeylerle dolduran kitap, dergi, broşür ve benzeri birçok yayınlar vardır. Ayrıca bedeni güçlendiren, adaleleri kuvvetlendiren, insana sağlık kazandıran birtakım ölçülü spor hareketleri yapmalarını; ancak güvenilir, terbiyeli arkadaşlarla bu işi sürdürmeleri telkin edilir. Çok yararlı kitapları okumaya alışmaları ise bilgi ve kültürlerini artırıp genişletir. Bununla birlikte bazı el işleri, el sanatlarını öğrenmeleri, ahlakı güzelleştiren dini ders ve sohbetlere katılmalarını sağlamayı da ihmal etmemek gerekir. Yaratılışı gereği yeniliklere ve değişime açık olan gençlerin karşılaştıkları en büyük tehlikelerden birisi, kötü alışkanlıklardır. Duygusal tabiatları ve farklılıklara olan istekleri sebebiyle kolayca kötü alışkanlıkların tuzağına düşebilirler. Nitekim birçok zararlı alışkanlık gençlik döneminde edinilir. Din, çıkara dayalı ilişkiler yerine yardımlaşmayı, dayanışmayı öne çıkarır. Kişiyi ayakta tutacak manevî değerlerin kaynağıdır. Fert olarak şehirde ve modern toplumda kaybolan insanı, cemaat ve cemaatleşmeyi sağlayan kural ve müesseseleriyle yalnızlıktan korur.

Nitekim, İslâm tarihi, bunun hem müsbet hem de menfi tecrübeleriyle doludur. “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği kimseler bunlardır…” (Tevbe, 9/71). Halk arasında ağırbaşlılık olarak bilinen vakar, sahibine hürmet duyguları kazandıran bir fazilettir. Vakarın kibre kaçmaması, hatta vakarlı birinin aynı zamanda mütevazı (alçak gönüllü) de olması gerekir. Bu iki huy birlikte bulunduğu zaman tam bir fazilet olur. Âyet-i kerimede, “Allah’ın lütfundan verdiği” şeklinde çok hikmetli bir kayıt var. Bu kayıttan hareketle müfessirlerimiz, meşru olmayan kazançlara haset edilebileceğini belirtmişler ve “vurguncunun elindeki malın gitmesini temenni etmek haset değil, gayrettir, adalettir” demişler. Haset hastalığının temelinde, haset edilen kimseyi ve onun elindeki dünya nimetlerini ebedî zannetme gafleti yatar. Akıl planında, gerçeğin böyle olmadığını herkes bilir; ama, hissiyat hükmünü icra etti mi, zavallı akla kıvranmaktan öte bir şey kalmaz. Bu hadiste önemli bir hastalığın ilacı var; zîra bir kimse, kendinden üstün kimseye bakınca, bu halin onda hased uyandırmayacağından emin olamaz. Bu haset hastalığının ilacı da kendinden aşağıda olana bakmasıdır.

“Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir.”  (Buhârî, İman 4, 5). “Hiçbiriniz kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için etmedikçe iman etmiş olmaz.” (Buhârî, imân, 7). Kendi kaybına değil de, başkalarının kazancına üzülenler, ticaret bilmezliğin en ileri örneğini sergilerler. Bunlar, kıskançlığın kıskacında kıvranan birer zavallı. “Hased öyle bir ruh hastalığıdır ki, ona hiç bir doktor çare bulamaz. Yeter ki Allah (c.c.)’ın yardımı tahakkuk etsin.”

Leave A Comment

All fields marked with an asterisk (*) are required